Motivasyon konusuna çok kısa ve çok özet bir cümleyle başlaya biliriz. Motivasyon: organizmaların gereksinimlerini karşılamak için harekete geçmelerini sağlayan enerji veya güçtür. Canlıların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik harekete geçmelerini sağlayan enerji; içgüdü, dürtü ve güdüden(motivasyon)  kök alır. Hayvanlar amaçlarına ulaşmayı genellikle içgüdüsel olarak gerçekleştirirler ve bu, onların herhangi bir amacı gerçekleştirmeleri için otomatik olarak hareket etmelerini sağlar. Hayvanların bazı zihinsel yeteneklere sahip oldukları da bilinmektedir ve bu zihinsel yeteneklerini bir amacı gerçekleştirmek için motive oldukları durumlar ve olgularda vardır. bununla birlikte genel olarak hayvanların yaşama, barınma, beslenme ve diğer pek çok yaşamsal süreçleri içgüdü temelli motivasyon ile sağlarlar.

      İnsan oğlunun ilk doğumundan itibaren de iç güdünün yaşamı sürdürmenin motivasyonu olduğu görülür. Örneğin yeni doğan bebek içgüdüsel olarak ağlar ve emme refleksini sağlar. Fakat zamanla hem bilinçliliğin gelişmesi hem de bebeğin ait olduğu toplumun sosyokültürel kodları bebek için yeni motivasyon süreçlerinin oluşumunu sağlar. Bu motivasyonel süreçler toplumdan topluma kültürden kültüre farklılık göstermekle birlikte insan oğlu için bu kültürel farklı motivasyon süreçlerinin yanı sıra ortak psikososyal motivasyon süreçleri de tanımlanmıştır. Maslow’un sıralaması şu şekildedir; güvenlik ve korunma ihtiyacı, yeterlilik, sevgi ihtiyacı,toplumsal saygı, onur ve gerçeği bilme ihtiyacı.

      İşte içgüdüler, dürtüler ve güdülerimiz(motivasyon) ekseninde  bu temel gereksinimlerimizi gidermek ve doyurmak için yaşam serüvenimiz içerisinde bir tutum ve tavır(davranış) dizgesi oluştururuz. Fakat bunu kişiliğimizin, toplumun ve doğanın karmaşık süreçleri içerisinde ilerlerken sağlıklı ve etkin bir şekilde gerçekleştirmekte önemli içsel ve çevresel zorlanmalarla karşılaşırız ve bu zorlanma süreçleri bir çok kez bizim kendimizi gerçekleştirmemizi yavaşlatabilir,minimalize edebilir veya engelleyebilir. Bu nedenle bu serüvende pek çok ruhsal sorunla da karşılaşabiliriz.

 

      Motivasyon konusuna ilgi genellikle insanların neden değişmediği meralıyla başlar. sağlık profesyonelleri, öğretmenler danışmanlar aileler, sosyal servis çalışanları ve hukuk sistemindekiler için bu ortak bir engellenmedir. bir kişinin yürümeyen veya kendine zarar verdiği bir davranışı yaptığı açıkça görülebilen bir olayda, siz daha iyi bir yol gösterebilirsiniz, yinede o kişi aynı davranışı sürdürmekte ısrar eder bir bakıma yanıtı şu kelimelerde yakalanır; "siz öyle düşünürsünüz...."

      siz kanser hastasının sigarayı bırakması gerektiğini düşünürsünüz, siz yoksulluğa batmış birinin kumar oynamaması gerektiğini düşünürsünüz, siz bir ergenin derleri konusunda biraz özveride bulunarak iyi bir gelecek inşa edebileceğini düşünürsünüz... ancak bu gibi sorunlar yarattıkları yıkıma rağmen uzun bir süre süreğenlik gösterebilir.

      Bu soruyu birde şöyle soralım insanlar neden değişir? bizim inandığımız daha üretici ve büyüleyici, değişim içinde bir kural olan soru insanların neden değiştikleridir. zamanla insanlar yeni uyum biçimlerine uyum sağlar. alkol madde yada kumar problemi olan bir çok insan, eninde sonunda bu problemlerinden kaçarak, çoğunlukla da resmi bir tedavi almadan kabul edilebilir normal hayatlarına devam ederler. kendilerine rağmen ergenler genellikle büyürler. bizi uyandıran ve kademeli olarak düzelmeye ya da dramatik geri dönüşe sebep olan şey nedir? insanlar neden değişirler?

      insanların değişim hakkında söyledikleri önemlidir. Değişime karşı konuşmalar (direnç) daha az değişim oluştururken, değişim için söz verme ve motivasyonu yansıtan ifadeler de sonar ki değişim davranışını tahmin etmemizi sağlar. Bu bulmacayı bir araya getirmenin bir yoluda motivasyonu değişimin temeli olarak düşünmektir. Motivasyon doğal olarak meydana gelen kişiler arası ve kişinin içindeki bir çok faktörden ve özgül müdahalelerden etkilenebilmektedir. Motivasyon kişiler arası iletişim biçimlerine özgün biçimde duyarlı görünmektedir. Psikoterapi yeni beceriler öğretme ve kişiliği değiştirmede bu müdahalelerden biridir.

 

      HAZIR İSTEKLİ VE YAPABİLİR OLMA

 

      Belki de ingilizcede değişim için yüksek düzeyde motivasyonu anlatmak için “hazır, istekli ve yapabilir olma” değimlerini içerdiğinden, doğal lisanda bilgelik vardır. Burada motivasyonun enaz bu üç önemli bileşeni olduğu ima edilmektedir: hazır olma, istekli olma ve yapabilme

 

      Istekli Olma: Değişimin Önemi 

 

       Bir etken kişinin değişimi isteme, arzu etme ve amaçlama derecesidir. Biz bu boyuttan belirli bir değişim için algılanan önem olarak söz etmeye eğilimliyiz. Bu kişinin şimdi ki durumu ve hedefi arasında ki ya da şu an olan ve gelecek için biçtiği değer arasındaki farklılığın derecesi olarakta düşünülebilir. Çelişki, daha çok bir termostatda ki gibi devamlı kendi kendini control etme süreci olarak tanımlayan kendini-düzenleme teorisinin anahtar kavramıdır. Şuanki gerçeklik arzu edilen sunırlar içerisinde olduğu sürece hiç değişim görülmez. Bunula birlikte arzulanan dışında bir değer ortaya çıktığında bir değişim süreci tetiklenmektedir. Olaylar arzu edilen veya beklenen amaçtan yeterince farklılaştığında değişim için motivasyon başalr.

 

      Yapabilir Olma: Değişim için Kendine Güven

 

      Bazen bir kişi istek duyar, fakat değişimi gerçekleştiremez. Örneğin, Sigara içenler, maddebağımlıları davranışlarının risklerini ve değişimin önemini Kabul ederler ama çoğu değişimleri konusunda kötümserdirler. “keşke yapabilseydim.” Yüksek önem düşük özgüven birlikteliğini anlatır.

      Kendini düzenleme teorisi yine yardımcı olmaktadır. Fark yeterince büyük olduğunda ve değişim önemli gibi göründüğünde, değişim için olası yöntem arayışına başlanır. Yeterli önemin verilmesiyle eğer insanlar değişim için istekli olmanın işe yarayacağına (genel yeterlilik) ve yapabileceklerine (öz yeterlilik) inanarak değişim için bir yol bul bulurlarsa, sıklıkla davranış değişimiyle bunun peşine düşeceklerdir. Eğer kişi bir çelişki tarafından uyarılır, fakat değişim için bir yol bulamazsa sonrasında başka bir şey olur. Davranışı değiştirmek yerine insanlar genellike “savunucu” olarak tanımlanan bir biçimde düşünce süreçlerini ve algılarını diğer yöne kaydırarak rahatsızlıklarını azaltırlar. Anna Freut tarafından tanımlanan klasik “savunma düzenekleri” şü örüntüleri tekrarlamaktadır: yadsıma (“gerçekten o kadar kötü değil”). Aklileştirme(“sonuçta bunu ben istemedim”) ve yadsıma (“bu benim problemim değil onların problem”).

 

       Hazır Olma: Bir Öncelikler Sorunu

 

       Insane yüksek önem verme ve yüksek kendine güven bileşiminin değişimi teşfik etmek için yeterli olacağını düşünebilir, fakat bunu genellikle yeterli olmadığı görülmektedir. Kişi değişime istekli olabilir ve yapabilecek gücüde vardır, ama bunu yapmaya hazır olmayabilir. Bir kimse “sigarayı bırakmak benim için önemli”, “fakat şuanda ki en önemli şey değil” diyebilir. Yeterli önem ve kendine güven olduğu varsayıldığında, bu iüçüncü boyut göreceliönceliklerle bağlantılıdır: “yapmak istiyorum ama şimdi değil”.

       Düşük düzeyde önem verme gibi düşük düzeyde hazır olma da bazen patolojik olarak görülür. “yarın bırakacağım” kendi kendini aldatmanın sembolü haline gelmiştir. Yine, göreceli öncelikler normal insane işlevselliğinin bir parçasıdır ve düşük düzeyde hazır olma karakter zırhı olarak değil de değişime karşı bir sonaraki adımın ne olacağı hakkındaki bilgi olarak görülebilir.

 

 

       Değişimi Ne Tetikler?

 

Bazı kültür ve alt kültürlerde yerleşmiş olan belirli halk inanışına gore değişim birincil olarak rahatsızlıktan kaçınma ile başlatılmaktadır. Eğer siz kendilerini yeterince kötü his etmelerini sağlarsanız, insanlar değişeceklerdir. Istenmeyen davranışı cezalandırın ve bu davranış doğrultusunda da acıyı durdurun. Kişiler yeterince rahatsızlık, utanç, suçluluk, kayıp, tehtid, bunaltı yada aşağılanma his ettiklerinde motive olacaklardır. Bu aşırı yüzleştirmenin yapıldığı psikoterapileri de kapsar. Bu görüşe gore insanlar henüz yeterince acı çekmedikleri gerkeçesi ile değişime motive olamazlar.

Biz bundan oldukça farklı olan bir motivasyon anlayışı önermekteyiz. Gördüğümüz danışanların çoğu ızdırap çekmektedir. Aşağılanma, utanç, suçluluk ve kızgınlık değişimin öncelikli araçları değildir. Ironik olarak bu tarz deneyimler kişiyi hareteksiz hale bile getirebilir ve sunulan değişimden daha çok uzaklaştırabilir. Bunun yerine olumlu davranış değişimi, kişi bunu içsel değeri olan, önemli, bağıra basılacak bir şeyle ilişkilendirdiğinde ortaya çıkmaktadır. Değişim için içsel motivasyon, kişi için istenen ve değer verilen sey ile ilişkili olası ızdırap verici şimdiyi keşfederken bireyin kendisini güvende hisettiği Kabul edici, güçlendirici bir atmosferde ortaya çıkmaktadır.

 

MENÜ