Bu makalede biz, ruh sağlığı çalışanları açısından son derece tanıdık olan bu üç kavrama ve bu üç kavramın birbiri ile olan ilişkisine kısaca bakacağız. Aslında halk dilinde günlük hayatta da bu üç kavramın yaygın olarak kullanıldığına tanık olmaktayız. İnsanlar kişiler arası ilişki sürecinde bir takım deneyimler yaşarlar ve bu deneyimleri “adamın özgüveni yok, x bey içinde ki aşağılık kompleksinden dolayı böyle davranıyor, C  hanım  narsist bir kadın” vb gibi cümlelerle açıklayarak kendilerinin ve ötekilerin karakterlerine dair tutarlı bir içsel sistem oluşturmaya çalışırlar böylece kendilik ve ötekinin sürekliliğini oluşturan bir resme ulaşırlar bunu yapamazlar  ise önemli psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırlar.

    Özgüven, psikolojik yaşamın temel öğelerinden biri, duygusal bir gerekliliktir. Kendini belli bir ölçüde değerli bulmayan insanın temel gereksinimlerinin çoğu  karşılanmadığında sıkıntı içinde  yaşar. İnsanları diğer canlılardan ayırt eden en temel özelliklerden biri, kendinin farkında olmasıdır: bir kimlik oluşturur ve sonra bu kimliğe bir değer kazandırır. Başka bir değişle kim olduğumuzu tanımlamak ve daha sonra bu kimliği sevip sevmediğinize karar verme gücüne sahipsiniz. İşte öz güven sorunu insanın bu yargı gücü ile ilgilidir. Kimi renk, ses, şekil ya da duyumları sevmeyebilirsiniz ama kendinize ait kimi özelliklerinizi reddediyorsanız, sizi ayakta tutan ruhsal yapılarınız bundan zarar görecektir( M.Mckay, P Faning, 2010)

    Özgüven insanın kendi olumlu özelliklerini bilmesinden ibaret değildir. Kendine ve başkalarına karşı kendini yargılamayan ve kabul eden bir tutuma sahip olmayı da içerir. Öz güveninizi olumsuz etkileyen dört özel sorun vardır. (1)içsel  katı kurallar ve zorunluluklar, (2) mükemelliyetçilik (3) eleştiriden aşırı incinilirlik ve (4) kendinin farkında olma yetersizliği.  işte bu 4 eksen üzerinden derin zorlanmalar yaşayan insanlar öz güven problemi  ile karşı karşıya kalırlar. Bu durum ise şu anlamı beraberinde getirir : özgüvenin yokluğu ve ya yetersizliği aşağılık kompleksini besleyen en önemli olgu olarak karşımıza çıkar. Aşağılık duygusu ile baş etmek için ise  insanlar üstünlük çabasına girerler bu çaba bireyde ki aşağılık duygusunun nitelik ve niceliğine bağlı olarak iki yol izler; birinci yol insanlar olumlu ilerleme yolları bularak içsel ve dışsal süreçler açısından sağlıklı bir yaşama doğru gelişir. İkinci yola girenler ise bu ağır aşağılık duygularıyla baş etmek için ruhsal anlamda bir çok patolojik yola girebilirler. Bu patolojik yollardan bir tanesi narsistik bir karaktere doğru evrilirler.

    Üstünlük için çabalamak insan karakterinin ana motivasyon kaynağıdır. Üstün olmak şuan olduğumuz yerden daha yukarı çıkmaktır. Üstün olmak sınıf farklılığı, egemen olmak veya liderlik anlamına gelmemektedir. Üstün olmaya çabalamak, daha mükemmel ve oturmuş bir hayat için çaba göstermektir.

    Üstün olmak için çabalamanın kaynağı nedir? Bu tür çabalar kaçınılmaz olarak aşağılık duygusuna verilecek en doğal tepkidir.  Bütün insanlar için kaçınılmaz ve nerdeyse doğuştan gelen bir tecrübedir. Kişisel aşağılık duygusu, bir organa bağlı gelişmiş olabilir. Fiziksel güçsüzlüğün yanı sıra kalp, böbrek, akciğer, mide rahatsızlıkları olabilir. Bu şekilde gelişen aşağılık duygusu üstün olma çabasını artırabilir. Klasik bir örnek olan Demosthenes, kekelemesini dünyanın en iyi hatiplerinden biri olarak telefi etmiştir.

    Aşağılık duygusu ya da yaygın adıyla aşağılık kompleksi; kişisel, psikolojik ve ya sosyal zayıflıktan olabileceği gibi fiziksel eksikliklerden de kaynaklanabilir. Örneğin ufak kardeşler ağabeylerinden daha az akıllı ve daha az becerikli olduklarını bilirler ve bu yüzden gelişimin bir üst seviyesine çıkarlar. Aşağılık hissetmek anormal değildir. Aşağılık hissetmek hayatın karmaşasını yönetmek için yeteri kadar akıllı, hızlı ve ya güçlü olmayan kısıtlı varlıklar olduğumuzun farkına varmaktır. Aşağılık hissetmek, insanın dünyayla daha verimli ilişkiler kurma yeteneğinin gelişini hızlandırır.

    Ancak aşağılık kompleksi eğer çok derin ve bireyin çocukluk dönemlerini içeren katmanlardan geliyorsa bu bireyler aşağılık kompleksinden kaynaklanan bilinçli ve bilinç dışı çatışmalara katlanamayarak ruh sağlığı acısından normal olmayan kişilik örüntüsü ve ya  ruhsal bozukluklar yaşarlar. Bu bireylerin genellikle güvensizliklerin, ihmalkarlığın ve suiistimalin olduğu bir aile atmosferinden çıkmaları muhtemeldir ve bunların her biri sosyal ilginin önüne geçer. Bu tür ailelerden gelen çocuklar, başkalarının hayatları pahasına kendi hayatlarını eksiksiz hale getirmenin gayretinde olurlar. Sosyal yeterlilikleri gelişmeyen çocuklar, arzuladıkları üstünlüğe ulaşmak için şu dört bencil amacı seçerler: ilgi çekme, güç düşkünlüğü, intikam alma ve kusurlu veya mağlup ilan etme. Bu bencil amaçlar yaramaz çocukların ilk çabaları olmalarına rağmen, patolojik rahatsızlıklarla sonuçlanan nihai özelliklerde olabilirler.

    Psikanalitler, kişilikleri öz saygılarını kendileri dışından onay alarak sürdürme çabası etrafında örğütlenmiş  kişilikleri narsistik olarak adlandırırlar. Hepimizde kim olduğumuz ve ne kadar değerli olduğumuz duygusu zayıflıklar ve kırılganlıklar taşır ve hepimiz hayatlarımızı kendimiz hakkında iyi hissedebilmemizi sağlayacak şekilde yaşamaya çalışırız. Bizim için önemli olan kişilerin davranışlarımızı onaylamaları öz saygımızı güçlendirir; onaylamamaları ise öz güvenimizi yaralar. Bazılarımızda, öz saygımızı besleyen “narsistik ihtiyaçlar” a ve ya destekleyen kaynaklara ilişkin meselelerin o kadar önüne geçer ki, aşırı derecede kendiyle meşgul biri olarak değerlendiriliriz. “narsistik kişilik” ve “patolojik narsizim” gibi terimler, bu orantısız derecede ki kendiyle ilgilenme durumu için kullanılır; normal nitelikteki, onaylanmaktan hoşlanma veya elleştirilmeye duyarlı olma durumu için değil.(N. McWilliams, 2009)

    Narsistik kişilikleri olan hatalar genelde yüzeysel olarak pürüzsüz etkili bir sosyal uyuma sahip olmakla birlikte, başka insanlarla içsel ilişkilerinde ciddi çarpıtmalar aşırı kendiyle meşgul kişiler olarak betimledim. Çeşitli derecelerde yoğun hırsları, büyüklenmeci fantezileri, aşağılık kompleksleri ve dış hayranlık ve övgüye aşırı bağımlılıkları vardır. Sıkıntı ve boşluk duyguları ile birlikte ve parlaklık, zenginlik, güç ve güzellik gayretlerinin doyumu yolunda sürekli arayışın yanında, sevme ve başkaları hakkında tasa duyma yetilerinde ciddi eksiklikler vardır. Başkalarını eş duyumlu bir şekilde anlama yetilerinin olmayışı, yüzeysel olarak uygun olan sosyal uyumları göz önüne alındığında şaşırtıcı olabilir. Kronik olarak kendilerinden emin ve hoşnut olmama başkalarına karşı bilinçli ya da bilinç dışı sömürücülük ve acımasızlıkta bu hastaların özellikleridir.( Kernberg O, 2006)

    Yukarıda açıklanan kavramsal tanımlar ve bu kavramlar arası bağlam irdelendiğin de insanların ruhsal gelişim seyri ve nasıl bir karaktere sahip olacakları kendilerini ve öteki insanları nasıl algılayıp tanımlayacaklarında temel olarak “öz güven” ve “aşağılık kompleksinin” varlığı ve derecesi belirleyici bir rol oynamaktadır.

 

MENÜ