Psikanalitik kuram; bir psikoterapi(tedavi) yöntemi olmanın yanı sıra insanın doğasına, psişik gelişim seyrine ve bu süreçte ki “normal, anormal” olgulara bütünlüklü bir yaklaşımdır. Bu nedenlerle felsefeden tıbbi bilimlere kadar çok geniş bir alanda yüzyılı aşkın bir süredir etkili olmuş ve etkili olmaya da devam etmektedir. Psikoterapi acından baktığımızda ise klasik psikanalitik terapilerin varlığını aktif olarak sürdürmelerine karşın, S. Freut sonrası, bu teori ve uygulamalar bütününü merkeze alarak gelişen modern psikodinamik psikoterapilerinde günümüz gerçeklerine uygun bir şekilde ve psikanalizden evirilerek hayat bulduklarına tanık olmaktayız. S. Freut ile sistematik bir boyuta taşınan bu ana akımdan doğrudan gelişen en az dört modern psikodinamik psikoterapi yönteminden bahsetmek mümkündür ki bu yöntemler dinamik ve etkileşimli bir şekilde birbirini etkileyerek psikoterapi alanında yeni ufuklar açmaya devam etmektedirler.
Bir terapi çeşidi olarak psikanaliz; bireyin problemlerini, sıkıntılarını, geçmiş deneyimlerini, rüyalarını, fantezi ve duygularını bir arada tutarak onu “bütün bir insan” olarak terapi koltuğuna getirir. Böylelikle bireyin problemlerinin içsel kaynaklarını keşfetmeye çalışır. Psikanalitik süreç hastanın terapiste açılmasıyla başlar, böylelikle kendiliğin bilinmeyen yönleri ortaya çıkar.
Hasta serbest çağrışım yaptığı sırada, analist hastanın anlattığı hikayelerin arasında ki örüntüleri bulmaya başlar ve hastanın hayatında duygusal anlamda hassas noktaları seçmeye koyulur. Aynı zamanda hasta, analiste gösterdiği tepkilerle de sıkıntılarını iletmeye başlayabilir. U bilgi akımlarının ir noktada birleşmesi, atarımın temelini oluşturur. Bu, analist ve hastanın aktif olarak terapi sürecindeyken tekrarlayan örüntüler üzerinde çalışmasına olanak verir. Analist ayrıca semptomlara ya da hayati sorunlara bağlı olabilen içsel çatışmanın kaynaklarını dinler. Değişim eski örüntüler üzerinde yeniden çalışma süreciyle gerçekleşir; böylece hasta, yeni şekillerde tepki verme konusunda özgürleşir.