Depresyon DSM ve ICD 10 tanı kılavuzların da tanımlanmış bir psikiyatrik bozukluk olup her yaşta, cins ve sosyoekonomik düzeyde görülebilir. Toplumda sık görülen bir hastalık olan depresyon görülme oranı yapılan araştırmalara göre %8-12 arasında değişmektedir. Kadınlarda görülme oranı erkekler ile kıyaslandığında iki kat daha fazladır. Birinci basamak sağlık hizmetlerine başvuran kişilerde gözlenen ruhsal sorunların başında depresyon gelmektedir. Bazı depresyon türleri organik kökenlere sahipken bazı depresyon türleri de psikojenik kökenlere sahiptir. Psikososyal zorlanmalar ve ya çevresel koşullar depresyonu başlatabilir. Ancak görülebilir hiçbir neden olmaksızın da depresyon başlayabilir.
Depresyon kişiye kişiye, ailesine ve topluma önemli yük getirir. Kişinin yaşam kalitesi ve üretkenliği azalır, sosyal ve ekonomik kayıplara uğrayabilir. İşe gidemez işe gitse bile performansı azalmıştır, çevresi ve ailesi ile azalmış ve ya sorunlu ilişkiler yaşayabilir.
Depresyon, normal olarak nitelendirilebilecek duygu oynamalarından, melankoliye kadar uzanan geniş bir yelpazede temel afektif değişikliğin çökkünlük olarak belirlendiği durumları tanımlamak için kullanılan bir terim olup, psikiyatride genellikle iç yada dış etkenlerle ilintili normal bir duygu, bir belirti(semptom) ve psikopatolojik sendrom (bulgu ve belirtiler topluluğu) olarak ele alınır.
Çeşitli kayıp olayları, kayıpla bağlantılı gelişen yas durumları, hayal kırıklıkları gibi yaşantılarla ilintili ortaya çıkan ve normal bir tepki olarak değerlendirilmesi gereken üzüntü hissi ile klinik depresyonu birbirinden ayırt etmek her zaman kolay olmayabilir. Ancak bu ayrımın ruh sağlığı profesyonelleri tarafından dikkatli bir biçimde yapılması son derece önemlidir. Özellikle kayıplar, hayal kırıklıkları gibi yaşam olaylarına bağlı ya da bunlara karşı normal bir tepki olarak ortaya çıkan üzüntü veya çökkünlük gibi durumlar geçici nitelikte olup, kişide işlevsellikle ilgili belirgin bir bozukluk yaratmaz. Klinik depresyon ise yaşamın zorluklarına veya zorlanmalarına karşı ortaya çıkan normal bir tepki değil, bu gibi olayların tetikleyici etkisinin de söz konusu olabileceği bir sendromdur ve üzüntülü hissetme, çökkün ya da depresif duygu durum klinik depresyonun belirti ve bulgularından ancak bir kaçını oluşturur. Uygun bir şekilde tedavi edilmediği taktir de uzun süre devam edeceği gibi sık sık yenileyen bir hastalık niteliği kazanabilir. Bununda ötesinde hastanın durumuna ve belirtilerinin özelliklerine intihar riskinin söz konusu olduğu durumlar olabilir.
Depresyon ruhsal bir hastalıktır. Çökkünlük,derin üzüntülü, bazen de hem üzüntülü hem bunaltılı bir duygu durumla birlikte düşünce, konuşma, devinim ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama ve bunların yanı sıra değersizlik, küçüklük, güçsüzlük, isteksizlik karamsarlık duygu ve düşünceleri ile belirli bir sendromdur.
Depresyon en sık karşılaşılan sendromdur ve aynı zamanda en yüksek oranda tedavi edilebilen bir hastalıktır. Konu üzerinde yapılan araştırmalar göre, depresyon biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutlarıyla kişinin yaşamını önemli ölçüde olumsuz yönde etkileyen oldukça yaygın bir duygu durum bozukluğu olup, her sekiz kişiden birinin (%12.5) yaşamları boyunca en az bir kez profesyonel yardım alması gereksinimi duyacak boyutta rahatsızlık hissettiği vurgulanmaktadır. Ayrıca,depresyonu olan hastaların önde gelen yakınmalarının çoğu kez baş ağrısı, sırt ağrısı, göğüs ağrısı, kol ve bacaklarda ağrı, dispepsi, yorgunluk, uykusuzluk gibi bedensel(somatik) nitelikteki müphem yakınmalar olduğu, bu nedenle yaklaşık %90 ının ruh sağlığı alanından olmayan hekimler tarafından görüldüğü ve bunların ancak1/3 ile ½ arasındaki bölümüne uygun tanı konarak gerekli tedavi başlandığı belirtilmektedir.
2004 yılında DSÖ (dünya sağlık Örgütü) depresyonu en yaygın ve insan sağlığı üzerinde etkileri en fazla olan hastalık olarak saptadı. Alman nüfusunun %7 si yaklaşık 4 milyon ve her 4 kadından biri depresyona yakalanıyor. Bazen depresyon taşınamayacak kadar ağır olup intihara sürükleyebiliyor. Almanya da her yıl yaklaşık 1100 kişi intihar ediyor ve bunun ağırlıklı nedeni depresyondur. Yaygın hastalıklarda iyileşmeyi zorlaştırıyor. Depresyon, kalp krizi geçirenlerin ölüp ölmeyeceğini tayin etmekte bir öngörü kriteridir. Gene depresyon; diyabet, enfeksiyonlar, kanser oluşumu ve bu hastalıkların izleyeceği seyirde etkili olduğu araştırmalar tarafından gösterilmiştir.
Depresyon ne yazık ki tanı açısından %50 lere varan oranlarda göz ardı ediliyor. Bu göz ardı edilme sürecinde başlıca iki etken rol oynar;
1-insanların bedensel semptomlar şikayetlerini daha kolay dile getirmeleri
2-depresyonun hastalık olarak algılanmasında ki güçlük. Sıklıkla depresyon gelip geçici bir moral bozukluğu olarak algılanıyor ( Özet ICD 10 a göre yapmıştır.)
semptomlar
Hastalar semptomlarını ruh karanlığı, karabasan, taşlaşma, dünyanın yokluğu gibi sözcüklerle daha iyi anlatırlar. Bununla birlikte depresyonun temel bulguları:
1- değişken baskılanmış karanlık bir ruh hali, duygusallaşamama
2- ilgi ve hazın kaybı, her şeye karşı ilginin kaybı sadece keyifsiz olmama genel olarak duygu yaşayamama.
3- Aşırı yorgunluk, gündelik hayatı sürdüremeyecek düzeyde motivasyon kaybı. Sabah kalkınca o günü yaşamaya takat bulamama
Ek semptomlar
- Öz güven kaybı
- Suçluluk
- Çaresiz olma hali, geleceğin tasavvur edilememesi
- Her zaman böyle olacak fikrinin baskın olması
- Uykusuzluk
- Yeme bozuklukları
Depresyonun somut olamayan örneğin gelecekten korkma, tutuk, donmuş, ağır, huzursuz, ajite yüzü vardır. Somatizasyonun bariz olduğu biçimleri vardır. Gerçeği değerlendirmede yeti yitimi olabilir. Hasta çok büyük bir suç işlediğini veya bunun düzeltilemez hale geldiğini dile getirebilir.
Depresyonun türü tedavi açısından önemlidir.
Ünipolar –oluşması ve sönmesi
Yenileyici – ne kadar sık yaşanırsa yenilemesi de o kadar sık olur.
İlk depresyonda hızlı ve etkili bir tedavinin önemi büyüktür. Bipolar vakaların %10 unda depresyon ve mani şeklinde yeniler. Kronik seyir 6-8 ay arasında iyileşir ama tedavi olmazsa 2-3 yıla yayılabilir. Genç yetişkinlikte çok ağır seyretmeyen ama kronik bir rahatsızlık olabilir. Distimi üzerine belli bazı durumlar da eklenirse majör depresyona dönüşür. Depresyona eşlik eden bazı bedensel semptomlar olabilir. Kendini doğrudan bedensel olarak sunabilir: yorgunluk, ağrı, iştahsızlık vb.
Bazı rahatsızlıkların sonucunda da depresyon görülebilir. Guatr, kanser, ürogenital bozukluklar, ant tbc tedavisi, kortizon ve tetikleyici HIV ilaçlarına bağlı olarak da depresyon gelişebilir.
Son yıllarda depresyona yönelik taramalar geliştirildi. Sadece 2 sorudan oluştuğu halde % 96 tanıya uyan bir test mevcuttur. Bu testin temel soruları şöyledir:
1- geçtiğimiz ay içerisinde kendinizi üzgün ve ya kederli hissetiniz mi?
2- Son bir ay içerisinde başka zaman keyifle yaptığınız şeylerden daha az keyif aldınız mı?
İlk başvuruda bu sorulara olumlu yanıt verenlerde ICD 10 uygulaması gerekir. Psikoterapi veya ilaçla tedavilerde tedavinin izlenmesinde Beck Depresyon Ölçeği kullanılabilir.
DEPRESYON VE SUİSİDALİTE (İNTİHAR)
Suisidalite de Merkezi öğeler
1-Önemli objelerin yitimi: partner, dost, çocuk, iş arkadaşları…
Yas ve terk edilmişlik duyguları
2-Sosyal ağ İçinde daha az ilişkilenme, destek ve kabul yetersizlikleri
Yalnızlaşma ve sosyal izolasyon
3-Öz Değer duygusunun karasızlaşması: Kendini gereksiz ve gereksinilmeyen biri olarak hissetme
4-Ek. Artık kimse için bir şey ifade etmediğini düşünmek
5- Yaralanma: depresif bir temel çatışkıya sahip insanlar çaresizlik güçsüzlük ve değersizliğin yanı sıra terk edenlere dair hayal kırıklığı ve çaresiz bir öfke yaşarlar
6- Gerçeklikten ricat: öz değer karasızlığından ve yaralanma duygusundan korunmak için hayali bir ideal dünyaya geri çekilme yaşanır ancak böylelikle, yas, hayal kırıklığı ve yaralanma öfkesini bastıran olumsuz afektlerini sosyal bağlamlara taşımak daha da zorlaşır.
7- Otoagresesif dinamik: hayal kırıklığından kaynaklı çaresiz öfkenin kişinin kendisine yönelmesi
Psikodinamik depresyon tedavisi ve bozukluk modeli (genel)
Erken dönem çatışkısal ilişki deneyimlerinin içselleştirilmesi ve spesifik baş etme kalıplarının geliştirilmesi, daha sonra ortaya çıkacak bir depresif rahatsızlığa zemin hazırlar. Bebek daha doğduğu andan itibaren emosyonel olarak anneye odaklanmıştır. Ve onun kendisinin gereksinimlerine göstereceği incelikli tutumuna ve erişilebilirliğine bağımlıdır. Bebeğin bireysel emosyonel dışavurumu annenin eyleyen, incelikli karşılığını, yani teselli edilmeyi, emzirilmeyi, sakinleştirilmeyi, seslenmeyi vb. gerektirir. Anne ve çocuk arasında gerçekleşen böylesi başarılı bir uyum, güvende olma duygusunun gelişmesine, bedensel emosyonel benlik algısına ve ilerde sağlam bağlar kurabilme yetisine zemin sağlar. Bebeğin bu temel gereksinimleri yetersiz uyum ya da annenin erişilemez olması sonucunda örselenirse (terk ve kayıp yaşantısı) ortaya kendini ve özellikle afektlerini iyi dengeleyemeyen (yapısal yaralanabilirlik) nesne bağımlısı ve ayrılığa duyarlı bir benlik çıkar. Yenilenen ve çatışkısal olumsuz ilişki deneyimlerinin içselleştirilmesi iki yaşantı arasında çatışkısal bir temel motife yol açar:
Karşılanmamış nesne gereksinimi/ ilişki özlemi: iyi ideal nesneye dönük feryat eden ve talepkar arzu, nesne ilişkisinden duyulan hayal kırıklığı: yoksunluk içinde pes ederek sessizleşme ve hayal kırıklığına bağlı olarak büyük öfke; buradan kalkarak annesinin imhası ve değersizleştirilmesi. Terk edilmiş çocuk, çatışkıya bağlı depresif afekt gerilimlerini taşınabilir kılmak için kendini ve ilişkilerini mötifiye edecek stratejiler geliştirir: telafi edici baş etme kalıpları
Depresif Temel Çatışkının İşlenmesi
Olgunlaşmakta olan çocuk, yaşanmış ilişkisel hüsran sonucu ortaya çıkan dayanılmaz duyguları dayanılır kılmak için kişiliğini ve ilişki kurma biçimini belirleyen spesifik bir baş etme biçimi geliştirir.
Baş etme Kalıpları ve başarısız baş etme çabaları sonucu semptom oluşumu
1.Özgeci baş etme
insan kendisine nasıp olmayanları başkalarına verir. Kendisi için bir şey talep etmez, bir şeye ihtiyacı yoktur, özveride bulunur. Özgecidir ve yüksek bir görev bilincine sahiptir. Ağresyonları yoktur. Genelde tükendiklerinde veya yaşlandıklarında depresyon ortaya çıkar.
Depresif dekompansasyon, bitkinlik, boşluk ve teslimiyet duygusu ile gücün tükenmesi biçiminde ve kendileri için özveride bulunulan insanların kaybı ile ortaya çıkar.
Bu baş etme kalıbı yolunu geliştiren İnsan kendini yoğun gayret, mükemmeliyetçilik, özelikli kılma ve başkalarını değersizleştirme yoluyla kendini değerli duyumsar. Kimseye ihtiyacı yoktur kendi kendine yeterlidir.
Somatize dekompansiyon: acı ve öz kıyım, anksiyoz haller, yaşa bağlı güç ve çekicilik kaybının tetiklediği utanma, mesleki kayıplar ve eşle yaşanan sorunlarla ortaya çıkar.
3.Bağımlılık yoluyla baş etme:
insan ilişkilerinde korkuyla diğerine tutunur. Tabii olur. Acı veren kötü muamele ve aşağılanmaya rıza gösterir. Anksiyetik-dekompansasyon, anksiyete, bağımlı olunan ilişkinin yitimiyle, ortada kalmışlık ve kendini değersizleştirme ile ortaya çıkar.
4.Şizoid baş etme:
İnsan bir kez daha hayal kırıklığına uğramamak için ilişki ve duygulardan kaçınır. Sosyal geri çekilme, somut olgularla sınırlı ilişkilenme, güvensizlik,
Sosyal açıdan kısıtlı dekompasyon: yakınlığın ve sosyal açıdan gerekli temasların denenmesiyle görülen yabancılaşma yaşantıları ve anksiyete atakları ile ortaya çıkar.
5-Regresif baş etme:
insan real dünyaya daha fazla dayanamaz ve örneğin uyuşturucu madde kullanımı ile sorunsuz dünyalara kaçar.
Bağimlılık yolu ile dekompaszasyon: baş etme modunun kendisinin hastalığa (bağımlılık) dönüşmesi ile görülür.
Depresif temel çatışkının arka planı önünde depresif semtomatiğin spesifik oluşumunu tekil baş etme biçimi belirler.